Deneme etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Deneme etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

23 May 2010


"Hayatından geleceğinden, ailesinden ve aklından vazgeçmek pahasına o `üç numaralı konçerto`yu çalan piyanistin filmini gördünüzmü?

Rachmaninov`un `üç numaralı piyano konçertosunu` Rachmaninov`un önünde çalıp o ünlü Rus kompozitöre, `çalarken ruhuma dokundunuz`dedirten ve sol kolunu bir felce kaptırıp sakat kalan hocasının, `piyano bir canavardır, onu denetleyemezsen yutar seni` dediği genç piyanistin, bir canavar tarafından yutulmayı göze alarak `üç numaralı konçertoyu` çalmak için ihtirasla titremesini seyrettiniz mi?

Hazırlıksız ve kırılgan bir ruhun taşıyamayacağı kadar büyük bir duygusal coşku gerektiren bu parçayı çalarken, yanlış sevgilerle örselenmiş ruhunu ortaya koyan o piyanistin, dünyanın en zor piyano parçası denilen konçertoyu çalabilmek için sağlığını, geleceğini ve bütün hatını tehlikeye atmasını aptalca bulmadan önce, bir insan neden hayatını bir piyano parçası çalmak için tehlikeye atar diye sordunuz mu? Gizlilerde bir yerde böyle bir soru saklıyor musunuz; bir gün lazım olur da belki sorarım diye, hayatınızn bir bölümünde böyle bir soru hazırlayıp koydunuz mu bir yanınıza?

Siyah smokini, bağlı olduğu baştan bağımsız ayrı bir canlı gibi kıvır kıvır uçuşan saçları ve kalın gözlükleriyle piyanonun başına gelip parçayı çalmadan önce gözlüklerini çıkartarak keskin bir bıçak gibi simsiyah parıldayan piyanonun üstüne koyan genç çocuğun, dokunduğu her notayla geleceğinden ve hayatından bir parçayı tuşlara bıraktığı o konserde, olağanüstü bir duyarlılıkla çaldığı parçanın bitiminde kendisini ayakta alkışlayan kalabalığın önünde selam verirken yıkılıp kalıvermesini görmelisiniz.

Bir insanın hayatından kıymetli ne var ki, onun uğruna, bir piyano parçası için hayatını veriyor diye sormalısınız.

Ruhunda ve aklında ne varsa, hepsini son katresine kadar `üç numaralı konçertonun`ışıltılı tınılarına terk eden çocuğun zaten kırılgan olan iç dünyasının, bir zümrüdüanka yumurtası gibi çatlayıp kendi içindeki büyülü kuşun üstüne çökmesini ve çocuğun o parçayı çaldıktan sonra on yedi yılını akıl hastanelerinde geçirmesini anlamak zor, eğer hayatınızda daha kıymetli birşey yoksa.

Sizin hayatınızda çalmak için uğruna hayatınızı vereceğiniz bir `konçerto`yok mu?

`İşte bunun için yakarım geleceğimi` dediğiniz bir parça bulunmuyor mu repertuarınızda?

Yoksa eğer bu, hayatınızda hayatınızdan daha kıymetli bir şey bulunmuyor demektir"


CODE: [TUR-L] [ALTA-188855]

9 May 2010

Göstergeler

Göstergebilim, çağdaş dünyanın metin okuma çabası sayesinde oluşturduğu bir bilim. Yücel, bu kitabında, göstergebilimsel yöntemleri kullanarak, birer gösterge niteliği gösteren popüler kavramları inceliyor. Dercartes'in düşünüyorum, öyleyse varım sözünden yola çıkarak, önyargıların düşünce dünyamıza etkilerini, değişim ve dönüşümün zorunluluğunu anlatıyor. Popüler kültürün araçları tarafından yaşamımıza sokulan sözlerin. nesnelerin ve başka göstergelerin çözümlemesini yapıyor.

COTE: [TUR-L] [YUCE-40014]
(190 sayfa)

Né le 17 août 1933 à Elbistan, province de Kahramanmaras, dans l’est de la Turquie. Romancier, nouvelliste, essayiste, critique littéraire et traducteur turc. Après avoir quitté sa province natale à l’âge de 12 ans, Tahsin Yücel poursuit son enseignement secondaire au Lycée de Galatasaray d’Istanbul, puis des études supérieures de langue et littérature françaises à l’Université d’Istanbul. Il décroche son doctorat en 1972 et obtient le titre de professeur en 1978. Tahsin Yücel débute sa carrière d’écrivain par l’écriture de nouvelles, dont la première, « Yeni Hikâyeler » est publiée en 1950. La publication de ses œuvres s’est ensuite poursuivie dans de nombreuses revues. Son approche cohérente du peuple anatolien, la modernité du vocabulaire employé dans ses œuvres et son aisance attirent très vite l’attention des critiques littéraires. Tahsin Yücel a par ailleurs grandement contribué à la diffusion de la littérature française en Turquie, où il a traduit environ 80 ouvrages des XIXe et XXe siècles, parmi lesquels figurent de grands classiques (Flaubert, Paul Valéry, Raymond Queneau…). Tahsin Yücel est traduit en anglais, français et norvégien. Paraissent cette année « La moustache » (Actes Sud, collection Lettres Turques) et « Les voisins » (Meet, mars 2010).

http://www.tahsinyucel.com/

8 May 2010

Şimdi Saat Kaç

70'lerin sonlarından 80'lerin ortalarına kadar uzanan bir dönemde, yazın ve resim sanatı üzerine yazdıklarından geniş bir şeçmeyi kapsıyor bu kitap. Ahmatova, aragon, borges, camus, dostoyevski, kafka, onat kutlar, michaux, sartre, turgut uyar'ı okurken, bacon, aliye berger, cezanne, abidin dino, arif dino, dubuffet, eren eyüboğlu, modigliani ve picasso'nun resimlerine bakarken, sanatçıyı unutmayan, kimi zaman onun ağzından konuşan, kimi zaman sorgulayan, kimi zaman düşleyen, ama her zaman sanat yapıtının ve yaratıcılığın sorunsalını irdeleyen denemeler..." Phoibe


COTE: [TUR-L] [EDGU-39600]
(214 sayfa)

Ferit Edgü, né en 1936 à Istanbul, est nouvelliste, romancier, essayiste et critique d'art. Après avoir achevé ses études à l'Académie des beaux-arts d'Istanbul, il a vécu à Paris de 1959 à 1964. Il a dirigé ; à partir de 1977, sa propre maison d'édition d'art Ada. Son recueil de nouvelles Bir Gemide (« Sur un bateau », 1978) reçut le prix Sait Faik, Ders Notlari (« Les Notes de cours », 1979) le prix de la Société de la langue turque. Parmi ses nombreux autres recueils de nouvelles, citons également Binbir Hece (1991), Maria (1999), Do Sesi (2002), Avara Kasnak (2005). Son roman O (« Lui », 1977), traduit et publié en français en 1989 sous le titre Une saison à Hakkari, fut adapté au cinéma par Erden Kiral. Eylülün Gölgesinde bir Yazdi (« C'était un été à l'ombre de septembre ») reçut le prix de Sedat Simavi 1988. Dans ses nouvelles, Ferit Edgü exprime surtout son angoisse face à l'absurdité de la vie : « être conscient, n'est-ce pas cela l'angoisse ? » Il apparaît comme l'un des pionniers de la littérature existentialiste en Turquie.

http://www.universalis.fr/encyclopedie/ferit-edgu/

7 May 2010

Büyübozumu: Yaratıcı Yazarlık

Büyübozumu: Yaratıcı Yazarlık adlı bu yeni kitabıyla, yazı serüveninin en başından beri attığı tüm adımlara basarak geri dönüyor, yalnızca kitapları değil dünyanın kendisini de bir metin olarak olarak okuyan bir edebiyat geleneğinin izini sürüyor. Bir süredir vermekte olduğu yaratıcı yazarlık derslerinden yola çıkarak, gerçekliği yazı yoluyla yeniden kurmanın araçlarını, yöntemlerini sorguluyor. Gülsoy, kurmacanın bilinen sınırlarıyla ihlâl edilebilir kurallarını açımlarken, bir büyüyü bozuyor ve okuyanla yazan arasındaki sessiz anlaşmanın kurallarını alt üst ediyor. Sözün kısası, anlatacak bir hikayesi olanlara 'okunaklı'bir anlatı kurmanın yollarını işaret ediyor. Yolları çatallanan yazı bahçesinde kaybolmasınlar diye.

COTE: [TUR-8] [GULS-40013]
(221 sayfa)

Né en 1967, il a commencé sa carrière sa carrière littéraire comme éditeur et a écrit dans un bi-mensuel, le magazine Hayalet Gemi. Ses travaux explorent les potentiels métafictionnels liés à la question de la «contrainte». Il a aussi produit des travaux d'hypertexte interactifs sur Internet explorant des nouvelles voies de récit. Il a publié 11 livres en Turquie jusqu'à présent. En plus des histoires courtes, il a trois romans et a reçu de nombreux prix pour son oeuvre. Il travaille également comme ingénieur pour la science biomédicale, comme psychologue et enseigne également la littérature. Son dernier roman, Une semaine de Bonté à Istanbul, a été traduit en chinois, en Macédonien, en roumain et en bulgare..

http://www.muratgulsoy.com/

20 Nis 2010

Cumba

‘Cumba’, Karin Karakaşlı’nın Agos gazetesinde 1996-2008 yılları arasında, aynı isimli köşesinde yayımlanan yazılarından bir seçki. Karakaşlı, bundan on bir yıl önce, Hrant Dink’in teklifiyle başladığı Agos yazılarının, hayatının en önemli duraklarından biri olduğunu söylüyor. “O Cumba’da büyüdüm sonraki zamanda. Önceleri cümlelerim daha kocamandı, şu ağız dolusu cinsinden. Pek de muzinpti üstelik. Derken öğrenmeye başladım.” diyen Karakaşlı, söz konusu yazılarının en beğendiklerinden bir demetle okurun karşısına çıkıyor. 1998’de öykü dalında Yaşar Nabi Nayır Gençlik Ödülü’nü kazanan Karakaşlı’nın, ikisi öykü, biri roman, diğeri de gençlik romanı olmak üzere, yayımlanmış dört kitabı bulunuyor.

17 Mar 2010

Sanat ve Edebiyat Üstüne

Nazım, döneminin kısıtlı olanaklarına karşın diyalektik materyalizmi özümsemiş ve bu anlayışı sanat ve edebiyat alanına başarıyla uygulamıştır. Bundandır ki, Can Yücel, içinde yer aldığı kuşağın, Nazım'dan yalnızca şiiri değil, bilimsel sosyalizmi de öğrendiğini söylemektedir. Nazım'ın şiirini böylesine güçlü ve devrimci kılan özelliklerin başında, kuşku yok ki, onun sosyalizmin genel teorisini sanat ve edebiyat alanına uygulayışındaki başarısı ve sanat ve edebiyat konularında sahip olduğu birikim bulunmaktadır. (Arka kapak'tan)

"(Gerçek şair) Kendi aşkı, kendi mutluluğu ve acısıyla uğraşmaz. Onun şiirlerinde halkının nabzı atmalıdır… Şair başarılı olmak için, yapıtlarında maddi yaşamı aydınlatmak zorundadır. Gerçek yaşamdan kaçan ve onunla bağıntısız konuları işleyen kimse, saman gibi anlamsızca yanmaya yargılıdır."
...

"Şiir de, bütün öteki güzel sanat şubeleri gibi, ilim ister. Şairin âlim olması şart değildir ama, cahil olmaması şarttır."Nazım Hikmet

«Nazım’la Söyleşi», C. Dobzynski; Nazım Hikmet, Türkiye Akademikerler ve Sanatçılar derneği, s.165; 1977, Berlin

http://www.nazimhikmet.info/

28 Şub 2010

Hayat Bir Emrin Var mı ?

Nerede bir Cezmi Ersöz yazısı, şiiri görsem, önce okumak isterim. Neden? Nedenini de hem bilirim, hem bilmem. Bilirim: Varlığı, bitimsiz muhalefettir onun. Bilirim: Bir kaşiftir o. Bilirim: Bir ''kendinde üslup'' tur o. Bilirim: Yunus' un genleri vardır onda. Bilmeme de: Benim sözcüklerle tanımlamaya kalkıştığım Cezmi Ersöz yazısı, o sözcüklerin dışına taşar sürekli. Bilmem: Bildiğimi sandığım anda, vaha avlayacaktır beni... Yaşamı ve öğrenmeyi seçtiğim için, bilmem. Soruyor: ''Hayat. Bir Emrin Var mı?'' 
Hulki Aktunç  
(Arka kapak)

COTE: [TUR-L] [ERSO-39355]
(190 sayfa)
B.C.(1)

21 Kas 2009

Ölümcül Kimlikler

"Bana 'içimin derinliğinde' ne olduğu sorulduğunda, bunda herkesin 'içinin derinliğinde' ağır basan tek bir aidiyetin, bir bakıma 'kişinin derin gerçekliğinin', doğarken ebediyen belirlenen ve artık değişmeyecek olan 'öz'ünün varolduğu inanışı yatıyor; sanki geri kalanın, bütün geri kalanın -özgür insan olarak katettiği yolun, benimsediği inanışların, tercihlerin, kendine özel duygusallığının, yakınlıklarının, sonuçta yaşamının- hiçbir önemi yokmuş gibi." Kimlik insanın zamanın içindeki incelişinde onu dünyaya bağlayan bir ayna. ...
Arka kapak'tan

COTE: [TUR-L] [MAAL-22826]
(133 sayfa)

Original kitap/Livre original:
Les Identités Meutrières

Amin Maalouf prend le cas d’un homme né en Allemagne de parents turcs: « Aux yeux de sa société d’adoption, il n’est pas allemand ; aux yeux de sa société d’origine, il n’est plus vraiment turc. » Plusieurs questions se posent alors : pourquoi de telles personnes ne peuvent-elles pas assumer leurs appartenances multiples ? Pourquoi sont-elles constamment mises en demeure de choisir l’une ou l’autre ? Tentative de réponse : « A cause de ces habitudes de pensée etd’expression si ancrées en nous tous, à cause de cette conception étroite, exclusive, bigote, simpliste qui réduit l’identité entière à une seule appartenance. »


10 Eki 2009

Tembellik Hakkı

"Kapitalist uygarlığın egemen olduğu ulusların isçi sınıflarını garip bir çılgınlık sarıp sarmalamıştır. Bu çılgınlık, iki yüzyıldan beri, acılı insanlığı inim inim inleten bireysel ve toplumsal yoksunluklara yol açmaktadır. Bu çılgınlık, çalışma aşkı; bireyin, onunla birlikte çoluk çocuğunun yaşam gücünü tüketecek denli aşırıya kaçan çalışma tutkusudur."
(sayfa 19'dan)



COTE: [TUR-5] [LAFA-20900]
 (60 sayfa)

Orijinal kitap/Livre original:
DROIT A LA PARESSE


"Une étrange folie possède les classes ouvrières des nations où règne la civilisation capitaliste. Cette folie traîne à sa suite des misères individuelles et sociales qui, depuis des siècles, torturent la triste humanité. Cette folie est l'amour du travail, la passion moribonde du travail, poussée jusqu'à l'épuisement des forces vitales de l'individu et de sa progéniture." (extrait de la page 19) ...
"Travaillez, travaillez, prolétaires, pour agrandir la fortune sociale et vos misères individuelles, travaillez, travaillez, pour que, devenant plus pauvres, vous avez plus de raisons de travailler et d'être misérables. Telle est la loi inexorable de la production capitaliste." (extrait de la
page 30)