“zor durumda kalan düşmanlarına” yardım ederler,
düşene vurmazlar,
başkalarının acılarına sevinmezler,
güçlülerle dövüşmekten kaçınmazlar,
başlarına gelecek belaya razı olup güçsüzü savunurlar,
kendi çıkarlarını önde tutmazlar,
kalleşlik yapmazlar,
düelloyu kazanmak için
hileye sapmazlar,
hileye sapmazlar,
bir kadının onurunu korumak için gerektiğinde hayatlarını ortaya koyarlar,
dostlarını satmazlar ...
dostlarını satmazlar ...
dindarların mütevazı tevekkülünde de,
Alevilerin “insanı kutsayan” değerlerinde de,
kabadayıların “raconunda” da,
beyefendilerin dirençli “çelebiliğinde” de,
solcuların
solcuların
“başkaları için mücadele eden”
devrimciliğinde de
bu “şövalyeliğe” rastlardınız. ...
Pardayanlar’ı okumayanların çoğunlukta olduğu bir ülkede yaşıyoruz, sadece Pardayanlar’ı değil, velilerin, dedelerin, mir’lerin, devrimcilerin hayatlarını da okumuyorlar.
Kirli bir öfke,
kalleşçe bir intikam arzusu,
lekeli bir çıkarcılıkla yaşıyorlar.