“İnsanların sahip oldukları bilgiler içinde en fazla yararlı ve en az ilerlemiş olanı,insan hakkındaki bilgi gibi görünüyor;Delphes tapınağındaki yazıtın(Kendini tanı)tek başına ahlakçıların bütün iri kitaplarından çok daha önemli ve güç bir temel kural içerdiğini söylemeye cesaret ediyorum.Çünkü insanlar kendilerini tanımaya başlamazsa,insanlar arasındaki eşitsizliğin kaynağı nasıl bilinebilir. ” (Cenevre'li,mesleksiz,işsiz,parasız ve hiçbir toplumsal estate ile bağlantısı olmayan Rousseau)
30 Nis 2010
Kasırganın Gözü
COTE: [TUR-L] [TOSU-39072]
(66 sayfa)
29 Nis 2010
Kuru Sevda
Bir köylünün gördüğü bir rüya üzerine, köyde bir türbenin yapılması.
Ana fikir:
Eğitimsiz köylü, boş ve yanlış inançlara çok çabuk kapılabilir.
Ana Hatlarıyla Vaka:
Şık Arif adlı bir köylü rüyasında bir ermiş görür. Ermişin onu Müslümanların başkanı seçtiğini, bütün köyün onunla birlikte cennete gideceğini söyler. Bir de köyün tepesinde dinimizin en ulu evliyasının mezarı olduğunu, bunu bulup oraya bir türbe yapmalarını istediğini tüm köylüye duyurur. Köylü de hemen galeyana gelip, hep birlikte mezarı aramaya koyulur. Sonunda bir kafa kemiği bulurlar ve bunun evliya olduğunu ilan ederler. Hemen oraya bir türbe yaparlar. Kafayı da ziyarete gelenlerin görmesi ve öpmesi için duvara asarlar. Tabii bu arada Şık Arif de ermiş ilan edilir. Hikaye biter.
Şahıslar Dünyası:
Şık Arif hikayenin kahramanıdır. Şık Arif’ in olay içindeki rolünden başka bir özelliği verilmemektedir.
Hikayede bir de Tellalcı Osman vardır. Yalnızca bir yerde, tüm köylüyü camide toplamak için tellal çağırmasıyla geçiyor.
Olay Örgüsü:
Hikaye, Şık Arif’ in rüyasını Tellalcı Osman’ a anlatmasıyla başlıyor. Köylünün rüyaya inanıp, evliyanın mezarını aramaya çıkmasıyla gelişip, türbenin yapılmasıyla bitiyor.
Mekan:
Gerçektir,bir köyde geçer.Fakat hikayede yalnız olay verilmiş, mekan tasviri yapılmamıştır.
Bakış Açısı:
Hikaye de üçüncü tekil anlatım kullanılıyor. Olayı gören, ama bire bir yaşamayan biri tarafından aktarılıyor.
Zaman:
Gerçektir. Geriye dönülen zaman kullanılır. Roman- sayfa 13: <…. daha önce kendi akıllarındakinin aynısı olduğu için midir, dillere destan ettiler. >
COTE: [TUR-L] [MAKA-39008]
(183 sayfa)
26 Nis 2010
Yurdum Benim Şahdamarım
Usta şair Ahmet Arif'in ilk ve tek kitabı 'Hasretinden Prangalar Eskittim'de yer almayan, dergilerde kalmış gençlik şiirleri ve yayımlatamadığı son şiirleri ilk defa bir kitapta biraraya geliyor.
Uzun yıllardan sonra şairi okurlarıyla buluşturan 'Yurdum Benim Şahdamarım'da şairin el yazıları, çeşitli fotoğrafları ve Adnan Binyazar, Metin Demirtaş ve Veysel Öngören'in Ahmet Arif şiiri üzerine kaleme aldıkları yazılar da yer alıyor. Şairin birçok şiirini gün ışığına çıkaran bu önemli çalışma, şiir sevenler ve edebiyat araştırmacıları için bir başvuru kaynağı niteliğinde.
(Arka kapak'tan)
25 Nis 2010
Bir Ülkeye Ağıt: Annus Horribilis
Türk basınının duayenlerinden ve en onurlu seslerinden biri olan Doğan Özgüden, 1993 yılını böyle nitelendirmişti...
Gerçekten de 1993 yılı, yaşanan son derece dramatik olaylar ile tam bir "dehşet yılı" olmuştu.
Elinizdeki "Günlük" o yılda yaşananlardan kesitler sunuyor ve bugün haklı çıkan öngörülerde bulunuyor.
(Arka Kapak)
COTE: [TUR-L] [ZARA - 39789]
(208 sayfa)
M.S. (1)
24 Nis 2010
TARİHİN IŞIĞINDA
- Dünyada hiçbir doğru dürüst devlet yoktur ki dini kontrol etmesin. Bunun demokratik gelişmemişlik düzeyiyle de ilgisi yoktur. Büyük dinlerin yapısı ve ananesi böyledir
- Fatih doğu ve batı dillerine hakimdi. Kanuni bir kuyumcu, IV. Murad ressam ve müzisyen, II. Abdülhamid usta bir marangozdu. Abdülaziz şark ve garp musikisinde eserler bestelemişti.
- "Türkiyeli" ismi tercüme edilemez, içeriği bakımından bu kelimeyi teklif edenlerin de amacını zaten karşılamaz. Başka bir kimlik kullanmak isteyenler bunu ifade edebilirler. Ama bunun için ülke yurttaşlığının ve kimliğin adını değiştirmelerine lüzum yoktur, hakları olduğunu da zannetmiyoruz.
Tarihçi İlber Ortaylı sıra dışı analizlerine ve güçlü yorumlarına devam ediyor. Kendisine has bakış açısıyla geçmişi "Tarihin Işığında" ustaca değerlendiriyor.
Arka kapak
COTE: [TUR 93] [ORTA-40009]
(231 sayfa)
M.Y.(1)
23 Nis 2010
Yağmur Sıkıntısı
Gerek romanlarında gerek oyunlarında, ekonomik ve kültürel alanda toplumda yaşanan değer değişimlerinin bireyler üzerindeki etkilerini irdeleyen Oktay Rifat’tan şair işi oyunlar… “Bir duman içindeyim ben de. Günüm güne, gecem geceye benzemiyor. Yatakta gözlerim faltaşı gibi açık, ayakta uykuda gibi. Yemiyorum, içiyorum. Dövse beni okşamış gibi geliyor. Kovsa beni çağırıyor diyorum. Surat asıyor, gülümsediğini sanıyorum. Bağırıyor, işte gönlümü alıyor, diye düşünüyorum. Sevmekle düşmanlık karıştı. Küçük Hanım’ı kızdığım için seviyorum, karımı acıdığım için dövüyorum. Gülmekle ağlamayı ayıramaz oldum. Ellerimin biri bende, biri onda. O bakınca görüyorum. Duyarsa işitiyorum. Ağzım açık, onu öpersem kapanabilir.
Kollarım sarkık, yalnız ona sarılabilir.”
22 Nis 2010
Hiçbiryer
Hikaye biriktiren, hikayeleriyle birbirine tutunan, hikayeleriyle yarışan, hikayeleriyle konuşan kadınlara inat, neden bunca sessiz erkekler dünyası!
Gürültüden yana zengin, sözden yana fakir! Kadınları erkeklerin "burada" olmamasından şikayet eder daima. "Burada" olmayan erkekler nerededir? Eğlenen, oyalanan, yarışan, ama konuşamayan sessiz erkekler korosu.
Sessiz erkekler korosundan bir karakter: Şahin! Adı Şahin, gönlü turna. Sevdiğinin artık yanında olmadığını fark ettiğinde, uçmaktan vazgeçip yere inen turna.
Dünyadan uzaklaştıkça kendine yaklaşan. Kendine yaklaştıkça göle dönüşen Şahin.
"Ol"duğu yerden vazgeçen. Durduğu yerden vazgeçen. Doğduğu yere dönen, ama varamayan.
(Arka Kapak)
21 Nis 2010
Ben Bir Gürgen Dalıyım
20 Nis 2010
Cumba
19 Nis 2010
Ay Denizle Buluşunca
Ailesinin yeni taşındığı sokakta, karşı evde Aykızı adında sıcakkanlı, duyarlı bir genç kız oturmaktadır. Aykızı'yla kurduğu arkadaşlık, Deniz'in çok hoşuna gider. iki genç en gizli sırlarını paylaşır, kalplerini birbirlerine açarlar. Aykızı, Deniz'in idil'e karşı davranışlarını eleştirince araları açılır ama. Geçirdikleri küslük dönemi, iki gencin de kendilerini farklı konularda sorgulamalarına yardımcı olur. Sonu mutlu mu biter romanın yoksa hüzünlü mü, onu öğrenmeyi romanı okuyacak on iki yaş ve üstü gençlere bırakalım." Aslı Tohumcu
18 Nis 2010
İnsan Neresi...
COTE: [TUR-L] [HIZI-39192]
(80 sayfa)
17 Nis 2010
Sarmaşık
16 Nis 2010
Huzursuz Bacak
13 Nis 2010
Gezi Fısıltıları
12 Nis 2010
TARİHİN SAKLANAN YüZü
Daha önce yayınlanmış olan İdam Edilen 44 Vezir-i Azamın Dramı adlı kitapçıkta aynı ailenin kendi çevresindeki üst düzey kullara ne kadar acımasız ve ölümcül davrandığının profilini çizmeye çalıştığımız gibi...
Her iki kitap da Osmanlı ailesinin şimdiye dek su yüzüne çıkarılmak istenmemiş siyasal cinayetlerinin insanı dehşete düşüren kanlı bir antolojisidir.
Dondurulmuş ve çarpıtılmış bir tarih dogmatizmiyle insan aklının ortaklaşa yarattığı evrensel ve görkemsel sanat ve bilim kubbelerinden hiçbirine merdiven kurulamaz. Arka Kapak'tan
11 Nis 2010
Kürtler
Tarihî araştırma hiç değil. Bir gazetecinin notları. Ya da gündemine hâkim olmaya çalışan bir gazetecinin günlüğü sayılabilir. İddiası tarih yazmak, bir sorunu gelmişiyle geçmişiyle yerli yerine oturtmak da değil. Zaten böylesi, bir gazeteci için fazla iddialı olur.
Ne yapar gazeteci ?
Yola koyulur, gözler. Konuşur, izlenim edinir. Kendisine söylenenle yetinmez, kafaların arkasında, kapalı kapılar ardında ne var, görmeye çalİşır. Kendini karşısındakinin yerine koyar, anlamak ister. Önyargılardan sıyrılarak değerlendirmeye çalışır gördüklerini, duyduklarını, öğrendiklerini. Not eder, haberleştirir, yorumlaştırır.
Bir kısmını da bekletir, ileride işine yarar diye saklar. Sonra bir gün hepsini harmanlar, daha kalıcı olabilmek umuduyla kitaplaştırır. Çünkü gazete yazısının yirmi dört saatlik ömrünün farkındadır gazeteci. Bu nedenle iz bırakabilmek hevesiyle kitap yazar.
'Tank Sesiyle Uyanmak', 'Demokrasi Korkusu', 'Tarihi Yaşarken Yakalamak', 'Özal Hikâyesi', 'Kimse Kızmasın Kendimi Yazdım'dan sonra altıncı kitabım 'Kürtler' böyle ortaya çıktı.
Hazırlığı on sekiz yıl öncesine gidiyor.
Yazılması iki yıl sürdü.
PKK’nın Şemdinli ve Eruh baskınları 1984 yılı ağustos ayında patladı. O tarihte 'Cumhuriyet' gazetesinin genel yayın yönetmeniydim. Kürtleri, Güneydoğu’yu, Kürt sorununu öğrenmeye başlarken ne kadar bilgisiz olduğumu da gördüm.
1992 yılı başından itibaren 'Sabah' gazetesinde daha çok zaman ayırdım bu konuya. Sonra 'Milliyet'te devam ettim. Defalarca yalnız Güneydoğu’ya değil, Kuzey Irak’a, Beyrut’a, Bekaa Vadisi’ne, Şam, Washington, Londra ve Paris’e giderek sorunu değişik boyut ve oyuncularıyla kavramaya gayret ettim. Dağda askerle de yattım, PKK’lıyla da... Cumhurbaşkanları, başbakanlar, Genelkurmay başkanlarıyla da konuştum, Apo’yla da...
Türkiye Cumhuriyeti’nin PKK’ya karşı verdiği mücadelenin haklı ve meşru olduğunu savundum. Ama aynı zamanda devletin bu mücadeledeki yanlışlarını da eleştirdim.
Her türlü duyarlığı hissetmeye çalıştım.
Elbette eksiği gediği olan bir kitap. Bir fotoğraf çektim. Ne kadar net, bilemiyorum. Ama başkaları da fotoğraf çektikçe, görüntünün iyileşeceğine inanıyorum.
Tarihi geri çevirmek olanaksız!
Yaşananlardan ders çıkarıp geleceğe umutla bakalım."
10 Nis 2010
İç Dünya Oyunları
İsmi olup da cismi olmayan bu "var'lıklar istediklerine kavuşacaklar mı? ...
Çocuklar oyunla büyür, ya büyükler? Bazen büyükler de...
"Oyun" sözcüğü beni her zaman büyülemiştir. Onun asıl büyüsü, ciddiyetten uzak gibi görünürken, ciddi bir biçimde ve gerçeğin ta kendisi kadar etkilemesidir insanı. Oyun güldürür, kızdırır, öğretir, ağlatır, iyileştirir, olgunlaştırır...
COTE: [TUR-15] [TURK-39010]
(199 sayfa)
4 Nis 2010
İhtiyar Kadın ve Tilki - La vieille femme et le renard
" Il y a très longtemps, une femme âgée trayait sa chèvre puis mettait le lait à l'abri dans une cachette. Mais un jour, un renard découvrit le lait. A chaque fois, il buvait tout. Alors, la vieille femme décida de guetter le voleur avec une grande hache et coupa la queue du renard. Pour qu'il puisse la récupérer, la vieille femme posa une condition : le renard devait récupérer tout le lait volé...
" Eski zamanlarda bir varmış , bir yokmus. Zaman zaman içinde, kalbur saman içinde, develer tellal iken pireler berber iken ve ben annemin beşiğini tıngır mıngır sallar iken...ihtiyar bir kadınla bir de keçisi vardı. İhtiyar kadın, keçisini sağar, sütü bir tencereye kor ve tencereyi de kilere saklardı. Fakat bir gün, bir tilki sütün yerini bulur. İhtiyar kadın, kimseye göstermeden sakladığı süt tenceresinin hergün boşaldığını görünce ne yapacagını bilemez olur. Hırsızın kim olduğunu bir türlü bulamaz.
Bir gün, nöbet tutmak için eline büyük bir balta alır ve evin giriş kapısının arkasına saklanır. Bir an gözlerine inanamaz ! Bir tilkinin sessiz adımlarla gizlice yaklaştığını görür. ...
http://www.kayaburun.com/aeb/belgeler/kitap
3 Nis 2010
YARATICI AKLIN SENTEZİ - Felsefeye Giriş
Çoğu, dinin de sorup kendine göre yanıtladığı sorulardır bunlar. Ama onu da aşacak biçimde, doğa, toplum ve insan üstüne, akla ve bilimsel verilere dayanan bütünlüğüne bir görüş, ancak felsefeyle mümkün. İnsan zekasının bulduğu bu en anlamlı uğraşı niteleyen ve en başta da dinden ayıran, "özgür aklın sorgulaması"na dayanması. Bu sorgulama, eski Yunan'dan beri sürüyor ve insansoyu akla saygısını yitirmedikçe de sürecek.
(Arka kapak'tan)
COTE: [TUR-1] [TANI-20848]
(481 sayfa)
"Bir felsefe kurami, (bizi, tartismaya açiklari sorunlara egilmeye, onlar üzerine bizzat düsünmeye) bu uyariyi, bu çagiriyi ne kadar ustaca yaparsa o kadar degerlidir. Vaktiyle Alman filozofu Kant söyle demisit: "Felsefeden ögrenebilecegimiz tek sey vardir felsefe yapmak!"
sayfa 14
Eski yunanlilara göre, bu iki kavram ("bagimsizlasma", "bilgi") arasinda siki bir iliski de vardi: bizi bagimsizliga götürecek olan bilgidir ve kötü davranan kisi bir bilgisizdir herseyden önce. "Hiç kimse bile bile kötülük yapamaz" diyordu Sokrates. ...
Felsefe donup kalmayi sevmez. Paul Valéry'nin sözleri anlamli: "Sadece istridyelerle ahmaklar yapisip kalirlar!" diyor yazar. ...
Filosof dogruyu aramaya çikmistir ve öyle oldugu için alçakgönüllülükle söyledigi sudur: "Dogru ne benim elimde ne senin elinde, doru önümüzde"
sayfa 15
Deyim yerindeyse, bir kafa ve ruh egitimidir felsefe".
sayfa 16