Kısacık, okundukça açılan, farklı yönlere uzanan bu sarsıcı metninde Necati Tosuner, balkondaki yalnız adamın, kendini oynayan yabancının şimdisini anlatıyor bize; geçmişteki acılarla geleceğin karabasanları arasına sıkışmış bir şimdi bu: Yalnızlıklardan yalnızlıklara damıtılmış bir koku, kendini kesmeye yatkın bir bıçak, yere düşen bardak ve balkondan gördükleri... Anılar, sevgili ve sevgisiz yüzler, yürünmüş geçilmiş sokaklar, söylenmemiş sözler... Karanlık bir gelecek. Kasırga.Düşüyor.Bardağın düşüşü gerekenden ve beklenenden -yani bilinenden- uzun olmamıştı. Kısa da olmamıştı. Bardak uçmaz, düşer. Düşerken bağırmaz, yardım çağırmaz. Sövmez de. Bardağın düşüşünü cep telefonuma aldım, sonradan onun düşüşüne, düşerken takla atışına, kaç takla atışına bakacağım sanılmasın. Çünkü öyle bir telefonum yok. Olmasını da istemedim. Gözlerimi kapatıp, bardağın kaç takla attığını düşleyerek keyiflenecek de değilim. Ben bardağa benzerim, keyiflenmem. -Bak sen!- Ben bir bardağım demek istemiyorum. Bardağı övmekten ya da yermekten kaçındığım için, ben bir bardak değilim demek de istemiyorum. Demek istiyorum ki, bardak düşerken... SEN nerdeydin, bardak dolarken!
COTE: [TUR-L] [TOSU-39072]
(66 sayfa)
“İnsanların sahip oldukları bilgiler içinde en fazla yararlı ve en az ilerlemiş olanı,insan hakkındaki bilgi gibi görünüyor;Delphes tapınağındaki yazıtın(Kendini tanı)tek başına ahlakçıların bütün iri kitaplarından çok daha önemli ve güç bir temel kural içerdiğini söylemeye cesaret ediyorum.Çünkü insanlar kendilerini tanımaya başlamazsa,insanlar arasındaki eşitsizliğin kaynağı nasıl bilinebilir. ” (Cenevre'li,mesleksiz,işsiz,parasız ve hiçbir toplumsal estate ile bağlantısı olmayan Rousseau)