
“İnsanların sahip oldukları bilgiler içinde en fazla yararlı ve en az ilerlemiş olanı,insan hakkındaki bilgi gibi görünüyor;Delphes tapınağındaki yazıtın(Kendini tanı)tek başına ahlakçıların bütün iri kitaplarından çok daha önemli ve güç bir temel kural içerdiğini söylemeye cesaret ediyorum.Çünkü insanlar kendilerini tanımaya başlamazsa,insanlar arasındaki eşitsizliğin kaynağı nasıl bilinebilir. ” (Cenevre'li,mesleksiz,işsiz,parasız ve hiçbir toplumsal estate ile bağlantısı olmayan Rousseau)
31 Mar 2010
Minta, Bir Ayrılık... Bir Yoksulluk... Bir Ölüm...

28 Mar 2010
835 Satır

Bu bir türkü:-
toprak çanaklarda
güneşi içenlerin türküsü!
Bu bir örgü:-
alev bir saç örgüsü!
kıvranıyor;
kanlı; kızıl bir meş'ale gibi yanıyor
esmer alınlarında
bakır ayakları çıplak kahramanların!
Ben de gördüm o kahramanları,
ben de sardım o örgüyü,
ben de onlarla
güneşe giden
köprüden
geçtim!
Ben de içtim toprak çanaklarda güneşi.
Ben de söyledim o türküyü!
Yüreğimiz topraktan aldı hızını;
altın yeleli aslanların ağzını
yırtarak
gerindik!
Sıçradık;
şimşekli rüzgâra bindik!.
Kayalardan
kayalarla kopan kartallar
çırpıyor ışıkta yaldızlanan kanatlarını.
Alev bilekli süvariler kamçılıyor
şaha kalkan atlarını!
Akın var
güneşe akın!
Güneşi zaptedeceğiz
güneşin zaptı yakın!
Düşmesin bizimle yola:
evinde ağlayanların
göz yaşlarını
boynunda ağır bir
zincir
gibi taşıyanlar!
Bıraksın peşimizi
kendi yüreğinin kabuğunda yaşayanlar!
NAZIM HIKMET, 835 SATIR, ADAM YAYINLARI, 1987, sayfa 9-10COTE: [TUR-L] [HIKM-32330]
(243 sayfa)
http://www.siirler-sairler.com/siirler_1057.html
27 Mar 2010
Çavlanın İçinde Sessizce

Anılar İçin Önsöz
Bu anılar yayıma hazırlanırken, baştan sona yeniden okudum. Çoğunu unutmuşum. Meğer ben ta 1996’dan bu yana yazar dururmuşum –bu yazılar, 1996’dan 2003’e dek, Varlık dergisinde yayımlandı.– Okudum da, baktım, yaşamımda olduğu gibi bir mızırtı, bir huysuzluk, bir ince elemedir gidiyor. Olsun. Sevindim; iyi ki yazmışım dedim. Ben böyle biriyim işte. Ben, hep okudum. Şu yaşam denen şeyi, yaşamak denen şeyi, insani değerleri, insan olmayı anlamak, öğrenmek için, öğrendiklerimi iyi anlayabilmek için durmadan okudum. Anılarımda bana benzeyen beni yazdım. Günlük yaşamın içindeki beni. Yaşayıp giderken, elbette öğrendiklerimi, bilgilenmemi kullandım. Ama, bunların bir işe yarayıp yaramadığı, neyi ne derece öğrendiğim, yazdıklarımda çıktı ortaya. Ne anladıysam o kadarı. Hiç benbenci olup, “benim” demedim. –Bu benim güzel huyum. İçimdeki ben ayrı. O benimle birlikte.– Doğru, güzel, iyi olduğuna inandığım duygularımla, düşündüklerimle örüldü öyküler, romanlar, oyunlar ve anılar; doğal olarak. Anılarımı yazmaya bir rastlantıyla, hiç aklımda yokken başlamıştım. Yazdıkça çok sevdim. Çok alıştım. İkinci cilt için biraz telaş var içimde. Hemen başlayayım, hemen uçlansın istiyorum. Erteleme zamanımız geçti diyorum. Bu yüzden sanırım, onun örgüsü başka olacak.
Nezihe Meriç Etiler, 2004
26 Mar 2010
Benerci Kendini Niçin Öldürdü?

Şehir
uzakta.
Genç adam
ayakta.
Akıyor şehirden geçen nehir
genç adamın ayakları dibinden.
Genç adam
piposunu çıkarıyor cebinden
aranıyor kibriti.
Bakıyor akar suya
düşünüyor Heraklit'i,
düşünüyor büyük hakîm Heraklit'i genç adam...
Kim bilir belki böyle bir akşam,
böyle bir akşam,
Heraklit alnını
yeşil gözlü zeytinliklerde akan
suya eğdi
ve dedi:
«— Her şey değişip akmada,
bu hâl beni hayran bırakmada..»
Heraklit, Heraklit; ne akıştır bu!.
ne akıştır ki bu, dalgalarında
dağlıdır alnı en mukaddes putun
kızgın demir damgasıyla sukutun.
Gebedir her sukut bir yükselişe.
Ne mümkün karşı koymak
bu köpürmüş gelişe..
Heraklit, Heraklit!.
akar suya kabil mi vurmak kilit?
...
NAZIM HİKMET, Benerci Kendini Niçin Öldürdü?, ADAM YAYINLARI, 1987
COTE: [TUR-L] [HIKM-32335]
(276 sayfa)
24 Mar 2010
Genç Kız ve Ölüm

1970'lerin ikinci yarısının toplumsal ve politik ortamını da çarpıcılıkla sergileyen roman ülkemizde olduğu kadar ülke dışında da yankılar yarattı, yayınlandığı Almanya, İngiltere ve Hollanda'da da büyük beğeni topladı.
COTE: [TUR-L] [OZAK-39015]
“Genç Kız ve Ölüm”: Üç kuşak ve dört kadın
21 Mar 2010
Kuvâyi Milliye

NAZIM HIKMET, KUVAYI MILLIYE, ADAM YAYINLARI, 1987, sayfa 11-12
Onlar ki toprakta karınca
suda balık,
havada kuş kadar
çokturlar;
korkak,
cesur,
câhil,
hakîm
ve çocukturlar
ve kahreden
yaratan ki onlardır,
destânımızda yalnız onların mâceraları vardır.
Onlar ki uyup hainin iğvâsına
sancaklarını elden yere düşürürler
ve düşmanı meydanda koyup
kaçarlar evlerine
ve onlar ki bir nice murtada hançer üşürürler
ve yeşil bir ağaç gibi gülen
ve merasimsiz ağlayan
ve ana avrat küfreden ki onlardır,
destânımızda yalnız onların mâceraları vardır.
Demir,
kömür
ve şeker
ve kırmızı bakır
ve mensucat
ve sevda ve zulüm ve hayat
ve bilcümle sanayi kollarının
ve gökyüzü
ve sahra
ve mavi okyanus
ve kederli nehir yollarının,
sürülmüş toprağın ve şehirlerin bahtı
bir şafak vakti değişmiş olur,
bir şafak vakti karanlığın kenarından
onlar ağır ellerini toprağa basıp
doğruldukları zaman.
En bilgin aynalara
en renkli şekilleri aksettiren onlardır.
Asırda onlar yendi, onlar yenildi.
Çok sözler edildi onlara dair
ve onlar için :
zincirlerinden başka kaybedecek şeyleri yoktur,
denildi.
COTE: [TUR-L] [HIKM-32337]
(224 sayfa)
20 Mar 2010
Nazım Hikmet'in Son Yılları

COTE: [TUR-L] [SERT-21892]
(276 sayfa)
19 Mar 2010
Yatar Bursa Kalesinde

İtirazname-i Nazım
Artık bir daha
bir kahkaha
gibi gülmeyecek gözünüzde gözümüz.
Teveccühünüz
mavi bir mücevherdi başımızda.
Başımızdan düşürdük onu,
kaybettik.
Gelemedik, ayıbettik.
Bizi affedin diyemem.
Ve madem ki böyledir,
artık bir daha
bir kahkaha
gibi gülmeyecek gözlerimde gözünüz.
Teveccühünüz
mavi bir pırıltı, bir mücevherdir başımda.
Başımdan düşürdüm onu,
kaybettim
gelemedim ayıbettim.
[1931]
NAZIM HİKMET, YATAR BURSA KALESINDE, ADAM YAYINLARI, 1987
COTE: [TUR-L] [HIKM-32351]
(215 sayfa)
17 Mar 2010
Sanat ve Edebiyat Üstüne
"(Gerçek şair) Kendi aşkı, kendi mutluluğu ve acısıyla uğraşmaz. Onun şiirlerinde halkının nabzı atmalıdır… Şair başarılı olmak için, yapıtlarında maddi yaşamı aydınlatmak zorundadır. Gerçek yaşamdan kaçan ve onunla bağıntısız konuları işleyen kimse, saman gibi anlamsızca yanmaya yargılıdır."
...
"Şiir de, bütün öteki güzel sanat şubeleri gibi, ilim ister. Şairin âlim olması şart değildir ama, cahil olmaması şarttır."Nazım Hikmet
«Nazım’la Söyleşi», C. Dobzynski; Nazım Hikmet, Türkiye Akademikerler ve Sanatçılar derneği, s.165; 1977, Berlin
http://www.nazimhikmet.info/
14 Mar 2010
YAŞAMAK GÜZEL ŞEY BE KARDEŞİM

(Arka kapak)
COTE: [TUR-L] [HIKM-38885]
(161 sayfa)
[Actuellement en prêt (K.S.), retour le 20 mars r 2010]
FEDAİLER

"Avetis Aharonyan'ın ilk öyküleri, yüzyıllardır devam eden ve yakın tarihe kadar canlı olan sözlü anlatım geleneğinden beslenmiştir. O sadece usta bir öykü yazarı değil, aynı zamanda bir şairdir. Trajik boyutu yanında, bir solukta okunan, çıplak ve süssüz öykülerdir bunlar. Bu hikayeler arasında şaşılacak bir bütünlük vardır. Aharonyan'ın tüm anlatıları trajik, tüm şiirleri acı doludur. Karakterlerinin hiçbiri gülmez ve çocuklar bile melankoliktir."
- L. Keçeyan-
COTE: [TUR-L] [AHAR-39860]
(224 sayfa
13 Mar 2010
Ölümden Zor Kararlar
“12 Eylül’ün gölgesi bile
ağır bir yüktü ama seçimler olmuş, sivil yaşama geçilmiş, bir nebze de olsa toplum soluk almaya başlamıştı.
Daha da önemlisi,
15 Ağustos ile birlikte başlayan savaş, insanları gölgesi gibi takip eden korkuları kırmaya başlamış,
12 Eylül’ün, cuntacıların tartışmasız, dokunulmaz, hükümran imajı çatlamaya başlamıştı...
ağır bir yüktü ama seçimler olmuş, sivil yaşama geçilmiş, bir nebze de olsa toplum soluk almaya başlamıştı.
Daha da önemlisi,
15 Ağustos ile birlikte başlayan savaş, insanları gölgesi gibi takip eden korkuları kırmaya başlamış,
12 Eylül’ün, cuntacıların tartışmasız, dokunulmaz, hükümran imajı çatlamaya başlamıştı...
(Arka kapak'tan)
Belge Uluslararası Yayıncılık'ın editörü Ragıp Zarakolu ve yazar N.
Mehmet Güler hakkında "Ölümden Zor Kararlar" isimli roman
karakterlerinin diyalogları gerekçe gösterilerek açılan davanın 3.
duruşması, bugün İstanbul'da, Beşiktaş 10. Ağır Ceza Mahkemesi'nde
görüldü.
Geçtiğimiz Kasım ayındaki duruşmada, savcı Mustafa
Çavuşoğlu beraat talebinde bulunurken, davaya yeni atanan savcı Savaş
Kırbaş, roman karakterlerinin söylemini tehlikeli bularak, Güler'in
"terör örgütünün propagandasını yapmak" iddiası ile mahkumiyetini
istedi.
Mahkeme heyeti ise, avukat Özcan Kılıç'ın eserin edebi
niteliği konusunda bilirkişiye gidilmesi talebini reddetti. Duruşma
karar için ileri bir tarihe ertelendi.
Yazar Güler, AKnews
muhabirinin izlediği duruşmada yaptığı savunmada, "Türkiye düşünceyi,
edebiyatı, hayalleri ve en önemlisi gerçekleri yargılama utancından
kurtulmadan demokrasiden söz etmenin mümkün olamayacağını" vurguladı. ..
AKnews
"Ölümden Zor Kararlar" romanı hakkında, savcılığın hazırladığı iddianame doğrultusunda İstanbul 10.Ağır Ceza mahkemesinin açtığı davanın ilk duruşması 13 ağustos 2009 perşembe günü yapıldı.2.duruşma 19 Kasım 2009 saat 09;30 da Beşiktaş adliyesinde eski DGM olarak bildiğimiz 10.Ağır Ceza Mahkemesinde olacak.
İddianamede de görüleceği gibi savcılık bir edebiyat çalışmasında eserin bütünlüğünü görmezden gelerek ve bozarak alıntılamış olduğu bölümlerin içeriğinde "bölücülük" aramaktadır. Oysa eserin bütünlüğü üzerinden ulaştırmaya çalıştığı bir mesaj vardır ve bu mesaj kesinlikle toplumsal barış içeriklidir. Hatta çok açık savaş karşıtı bir eser olduğunu söyleyebilirim. Savcı roman kahramanlarının diyaloglarını "suç" kabul ediyor. Oysaki roman kahramanları kendi gerçeklikleri içinde ve kendi doğalarına uygun konuşmaktadırlar. Savcılar beğenmezse de -hatta yazar bile buna boyun eğmek zorundadır-Hayri PKK militanı olarak konuşacağı gibi, mahkeme başkanı da bulunduğu konum ve statüsüne uygun konuşacaktır. Kaldı ki bunlar bu ülkede binlerce örneği yaşanan olaylardır. İnkar mı edelim, görmezden mi gelelim. Benim yargılandığım ve hüküm giydiğim '90'lı yılların başında "suç" kabul edilen birçok söylem ve fiil günümüzde pekâlâ yasal ve kullanılmaktadır.
Yasaklar edebiyata, sanata uzanınca insanların ruhlarını, hayallerini, ideallerini yargılamaya başlarsınız bunun adı faşizmdir. Son otuz yılda yaşanan savaş, inkâra gelmez ve çok ağır sonuçları olan bir toplumsal olaydır. Bir acılar silsilesi, ölümler, ayrılıklar, sürgünler sürecidir. On binlerce cana mal olmuş. derin bir travma yaşanmıştır. Toplum artık eski toplum değildir. Yaralıdır. Bunu sanatla, edebiyatla onarabiliriz ancak. Düşünceyi, edebiyatı, hayalleri yargılama utancından mutlaka kurtulmalıdır bu ülke. Benim ve yayıncım Sayın Ragıp Zarakolu'nun yargılandığı davanın ikinci duruşması İstanbul 10. ağır ceza mahkemesinde 19 Kasım’da yapılacak. Hayallerimize yasaklar zincirinin vurulmasını engellemek isteyen, “savcılar gibi düşünmeyen” tüm duyarlı şahsiyet ve kurumların desteğine ihtiyacımız var.
Saygılarımla
n.mehmet güler
06 Kasım, 2009
"Ölümden Zor Kararlar" romanı hakkında, savcılığın hazırladığı iddianame doğrultusunda İstanbul 10.Ağır Ceza mahkemesinin açtığı davanın ilk duruşması 13 ağustos 2009 perşembe günü yapıldı.2.duruşma 19 Kasım 2009 saat 09;30 da Beşiktaş adliyesinde eski DGM olarak bildiğimiz 10.Ağır Ceza Mahkemesinde olacak.
İddianamede de görüleceği gibi savcılık bir edebiyat çalışmasında eserin bütünlüğünü görmezden gelerek ve bozarak alıntılamış olduğu bölümlerin içeriğinde "bölücülük" aramaktadır. Oysa eserin bütünlüğü üzerinden ulaştırmaya çalıştığı bir mesaj vardır ve bu mesaj kesinlikle toplumsal barış içeriklidir. Hatta çok açık savaş karşıtı bir eser olduğunu söyleyebilirim. Savcı roman kahramanlarının diyaloglarını "suç" kabul ediyor. Oysaki roman kahramanları kendi gerçeklikleri içinde ve kendi doğalarına uygun konuşmaktadırlar. Savcılar beğenmezse de -hatta yazar bile buna boyun eğmek zorundadır-Hayri PKK militanı olarak konuşacağı gibi, mahkeme başkanı da bulunduğu konum ve statüsüne uygun konuşacaktır. Kaldı ki bunlar bu ülkede binlerce örneği yaşanan olaylardır. İnkar mı edelim, görmezden mi gelelim. Benim yargılandığım ve hüküm giydiğim '90'lı yılların başında "suç" kabul edilen birçok söylem ve fiil günümüzde pekâlâ yasal ve kullanılmaktadır.
Yasaklar edebiyata, sanata uzanınca insanların ruhlarını, hayallerini, ideallerini yargılamaya başlarsınız bunun adı faşizmdir. Son otuz yılda yaşanan savaş, inkâra gelmez ve çok ağır sonuçları olan bir toplumsal olaydır. Bir acılar silsilesi, ölümler, ayrılıklar, sürgünler sürecidir. On binlerce cana mal olmuş. derin bir travma yaşanmıştır. Toplum artık eski toplum değildir. Yaralıdır. Bunu sanatla, edebiyatla onarabiliriz ancak. Düşünceyi, edebiyatı, hayalleri yargılama utancından mutlaka kurtulmalıdır bu ülke. Benim ve yayıncım Sayın Ragıp Zarakolu'nun yargılandığı davanın ikinci duruşması İstanbul 10. ağır ceza mahkemesinde 19 Kasım’da yapılacak. Hayallerimize yasaklar zincirinin vurulmasını engellemek isteyen, “savcılar gibi düşünmeyen” tüm duyarlı şahsiyet ve kurumların desteğine ihtiyacımız var.
Saygılarımla
n.mehmet güler
06 Kasım, 2009
COTE: [TUR-L] [GULE-39667]
(111 sayfa)
SİSLER BULVARI
üç geceye sığdırılan, doyasıya yaşanamayan aşklar,
gözlerinden yıldız rüzgarları geçen sevgililer, Paris sokakları,
limanlar, yolculuklar, deniz insanları... ve Anadolu; uzun
havalar, halk türküleri...
Sisler Bulvarı'yla başka dünyalara doğru yolculuğa
çıkacağız biz de şimdi; Emperyal Oteli'nde üç gece kalacağız,
biraz mehtabı içeceğiz, içimizde isyanlar çıkacak ve
Sisler Bulvarı'nda öleceğiz...(Arka kapak)
gözlerinden yıldız rüzgarları geçen sevgililer, Paris sokakları,
limanlar, yolculuklar, deniz insanları... ve Anadolu; uzun
havalar, halk türküleri...
Sisler Bulvarı'yla başka dünyalara doğru yolculuğa
çıkacağız biz de şimdi; Emperyal Oteli'nde üç gece kalacağız,
biraz mehtabı içeceğiz, içimizde isyanlar çıkacak ve
Sisler Bulvarı'nda öleceğiz...(Arka kapak)
COTE: [TUR-L] [ILHA-39509]
(168 sayfa)
10 Mar 2010
Adını Unutan Adam
Bu roman 1969'da Ölüdeniz ile Şeria Irmağı arasındaki bir tepede adını unutmak zorunda kalan, ama belleğini kaybetmeye de inatla direnen bir politik eylemcinin serüvenidir. Unutmak, kahramana ölüm gibi gelir, ama adını da unutmak zorundadır. Üç kişi, ölümün eşiğinde, birbirlerine söz vermişlerdir çünkü. Hatta kimin öleceğine karar vermek için kura çektiklerinde, ölümü gözünü kırpmadan iki cebine taş koyarak hile yaparcasına kucaklayacak tipte insanlardır onlar.Mehmet Eroğlu'nun dördüncü romanı olan "Adını Unutan Adam" aslında devrimci romantiklere, 1968 kuşağına yakılmış bir ağıt; bu kitabın öyküsü de unutulan adların hikâyesidir. (Arka kapak'tan)
COTE: [TUR-L] [EROG-39676]
(152 sayfa) Travma

Kalbimin duracağını hissettim. Artık onu durdurmam imkânsızdı… Polisiye edebiyatımızın güçlü kalemi Osman Aysu'dan heyecanın doruklarında yeni bir gerilim ve aşk romanı...
COTE: [TUR-L] [AYSU-39507]
(318 sayfa)
6 Mar 2010
AŞK

(Arka kapak)
COTE: [TUR-L] [SHAF-39445]
(419 sayfa)
B.C. (2)
B.C. (2)
La bâtarde d’Istanbul

COTE: [FRA-L] [SHAF-38761]
(319 sayfa)
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)