Yarattığımız olayörgülerinde zamana bağlı, belirsiz, biçimi olmayan ve
hatta son aşamada “dil-siz” [sesi-olmayan] diyebileceğimiz deneyimimizi
yeniden biçimlendirmemizin ayrıcalıklı yolunu görüyorum. Augustinus
şöyle der: “Peki nedir zaman? Eğer kimse bana bu soruyu yöneltmezse,
zamanın ne olduğunu bilirim; ama eğer biri bana bu soruyu sorar da ben
de açıklamak istersem, zamanın ne olduğunu bilemem.” İşte olayörgüsünün
gönderge işlevi de, felsefi spekülasyonun açmazlarıyla
karşı karşıya kalan bu zaman deneyiminin, kurmaca tarafından
yeniden-biçimlendirilmesi yeteneği içinde yer alır.
“İnsanların sahip oldukları bilgiler içinde en fazla yararlı ve en az ilerlemiş olanı,insan hakkındaki bilgi gibi görünüyor;Delphes tapınağındaki yazıtın(Kendini tanı)tek başına ahlakçıların bütün iri kitaplarından çok daha önemli ve güç bir temel kural içerdiğini söylemeye cesaret ediyorum.Çünkü insanlar kendilerini tanımaya başlamazsa,insanlar arasındaki eşitsizliğin kaynağı nasıl bilinebilir. ” (Cenevre'li,mesleksiz,işsiz,parasız ve hiçbir toplumsal estate ile bağlantısı olmayan Rousseau)