A. Game ve A.
Metcalfe da Tutkulu Sosyoloji adlı kitaplarında sosyoloji disiplininin
ve üniversite düzeninin nasıl işlediğini cürektkâr ama sağlam tezler
eşliğinde gözler önüne seriyorlar. Üniversitelerde ne tür oyunlar
oynandığını, ritüelleri ve ciddiyetiyle korku üreten derslerin,
ödevlerin, sınavların, başarı ölçmekten çok hiyerarşiyşi pekiştirdiğini,
şenlikli bir sosyoloji öğretiminin önündeki engellerin neler olduğunu
çarpıcı bir netlikte gösteriyorlar. Onlara göre mevcut öğretim ortamı
öğrencileri bedenlerini ve duygularını unutmaya, onları soyut hakikatin
doruklarına tırmanmaya çağırır. Ders kitaplarında ise yazarların
otoritelerini güçlendiren ve öğrencileri güçsüzleştiren hikâyeler
anlatılır. Oysa boş bir sayfa olarak görülen öğrencilerin de yazarlar ve
ve öğretmenler kadar hikâyeleri vardır ve bu hikâyeler gerçekliğin,
olmazsa olmaz parçalarıdır. Öğrencinin bedeni, duyguları, aşkı ve
nefreti, öğretim ilişkisinini can damarlarından biridir. Şenlikili bir
öğrenme ilişkisinde yapılması gereken ise yazmaktan haz almayı, okumayı
bir serüvene dönüştürmeyi, konuşma/dinleme ilişkisine arzı katmayı,
dersi oyun oyanır gibi dinleyip şarıkı söyler gibi anlatmayı, öğretim ilişkisine giren bedenler arasındaki erotik heyecanı hissetmeyi... becermektir. (Arka kapak'tan)
dersi oyun oyanır gibi dinleyip şarıkı söyler gibi anlatmayı, öğretim ilişkisine giren bedenler arasındaki erotik heyecanı hissetmeyi... becermektir. (Arka kapak'tan)