"Bazı geceler, eskimiş acem halılarının üstünde yürüyen karıncaların adım seslerini
duyarak uyanıyordu.
duyarak uyanıyordu.
Yüzlerce yıl önce dağ köylerinin izbe odalarında dokunmuş, çiğnene çiğnene
solgunlaşmış bu halıların üstünde yürüyen son canlılar olan ince belli, titrek eklemli,
boğumları simsiyah parlayan karıncaların kimsenin duymadığı adım sesleri, osman'ın
zamandan ve dünyadan kopmuş durgun ruhunda içini korkuyla titreterek yankılanıyordu.
Bir zamanlar büyükannesinin, şehvetin en ıssız, en ücra köşelerine gidip oralarda insan
etinin tadabileceği en keskin zevkleri aradığı geniş yataktan zorlukla iniyor, ayaklarını,
sürekli çıtırtılarla eskiyen ahşap tabana basıp bir zaman bu pürtüklü serdikten güç almaya
çabalayarak bekledikten sonra, kalkıp yorgun adımlarla odadan çıkıyordu.
Sırtında, dedesinden kalma, yer yer eprimiş, beyazlığını çoktan kaybetmiş uzun gecelik entarisiyle salona gidip bütün lambaları yakıyor ve orada görmeyi beklediği karıncaları değil, şeffaf ve kaygan bedenleriyle huzursuzca kıpırdaşan ölülerini buluyordu.
Zamanın mahpuslarıydı onun ölüleri, doğduklarında önlerinde uzanan zamanın içinde sanki onları hiçbir şey durdurmayacakmış gibi yürümüşler, ölüm önlerini kestiğinde, doğumlarıyla ölümleri arasındaki zamana kısılıp kalmışlardı..."
CODE: [TUR-L] [ALTA - 18858]