28 Şub 2010

Hayat Bir Emrin Var mı ?

Nerede bir Cezmi Ersöz yazısı, şiiri görsem, önce okumak isterim. Neden? Nedenini de hem bilirim, hem bilmem. Bilirim: Varlığı, bitimsiz muhalefettir onun. Bilirim: Bir kaşiftir o. Bilirim: Bir ''kendinde üslup'' tur o. Bilirim: Yunus' un genleri vardır onda. Bilmeme de: Benim sözcüklerle tanımlamaya kalkıştığım Cezmi Ersöz yazısı, o sözcüklerin dışına taşar sürekli. Bilmem: Bildiğimi sandığım anda, vaha avlayacaktır beni... Yaşamı ve öğrenmeyi seçtiğim için, bilmem. Soruyor: ''Hayat. Bir Emrin Var mı?'' 
Hulki Aktunç  
(Arka kapak)

COTE: [TUR-L] [ERSO-39355]
(190 sayfa)
B.C.(1)

27 Şub 2010

Seçme Hikayeler

“Hayvanların içinde insanoğlu dilini en anlayan, anlar görüneni köpektir. Birçok kelimeleri anlar da. İnsanoğlu ile arasındaki lügatçe öteki hayvanlarkinden bir hayli zengindir. Köpek çocuğun sözlerini anlamış, susmuştu. Çocuk şarkıya başladı.
Karakolda ayna var ayna var
Kız kolunda damga damga var
Gözlerinden bellidir Karabaş
Sende de bana sevda var.

Çocukların hayal dünyalarına denizin mavisini, balıkların pulların, martıların sesini, insan, tabiat ve hayvan sevgisini kısaca "...sevmekle başlayan her şeyi" katan birbirinden güzel öyküler, Cem Kızıltuğ'un kaleminden yine birbirinden güzel görsellerle çocukların dünyasında hayat buluyor.

20 Şub 2010

Buzul Çağının Virüsü

''Buzul Çağının Virüsü'nde Bener'in ustalığının yeni bir aşamasına tanık oluyoruz. Yazar bu yapıtında alışılmış anlatım kalıplarını kırarak yaşamayı kısıtlayan bütün koşullara ve olgulara karşı dilin coşkunluğunu ve yoğunluğla meydan okumaktadır. Bener'in ince alaycılığı da anlatımın şiirselliğine ayrı bir boyut kazandırmaktadır. Buzul Çağının Virüsü'nün Türk edebiyatında seçkin bir yeri olacağına inanıyorum.'' - Cevat Çapan-
''Faulkner'ın söz kurpiyeliği çağrıştıran örtük bir kurgulama ile 'öykü'lerini dağıtıyor, topluyor Bener bu romanda. İmbikten geçirilmiş, eleyerek kayda geçirilmiş bozbulanık, bir o kadar da saydam bir panorama getiriyor Buzul Çağının Virüsü: Son 40 yılın Tükiyesi, taşra(lar), kırık umutlar, deccal, direniş, yayı gevşetilmiş tutkular, kırık yaylar, tam bir hüzün konçertosu. Bu zorlu romanın konfeksiyon tipi okuru terleteceği açıktır. Ama, yazınımızın en usta işi örneklerinden birini, hele bir de güzelim bir aşk romanıysa bu , geri dönene okumak da yabana atılacak bir keyif değildir.'' - Enis Batur-

COTE: [TUR-L] [BENE-38909]
(217 sayfa)

Bir Yeryüzü Tanığı

Aşağılara uzayıp giden aşağılara bakıyor Bir adam eşeğine odun yüklüyor, yüzünün sol yakasına kuşlar üşüşüyor.
Köpeği, torbası ve toprak bir testi
Ovada bir resimde durur gibi duruyorlar.
(Önünde çekilmiş, iki güvercin işlemeli bir perdenin.) Bir kadın, bir gök parçası, üç beş ağaç Uzakta dışında onların.
Deniz?
Deniz oralı değil: Yineleyip duruyor kendini.
Bakıyor o:
Yakasını bırakmayan tanıklığına dünyanın.

13 Şub 2010

Kara Çığlık

Kara Çığlık, 1960'lardan bu yana 27 kez Kara Afrika ülkelerine gitmiş olan Hıfzı Topuz'un, orada yaşadıklarından, gördüklerinden, dinlediklerinden esinlenerek Afrika'nın yakın tarihine ışık tuttuğu belgesel bir romandır. İlk kez bir Türk yazar Kara Afrika'nın sorunlarını, kölelerin ve sömürge insanlarının çilelerini, acılarını; emperyalizme ve yeni-sömürgeciliğe karşı direnişini bir roman çerçevesinde ele alıyor. İstanbul'da başlayıp İstanbul'da biten Kara Çığlık'ta, Kongo'nun bağımsızlığı ve özgürlüğü için savaşan, korkunç bir biçimde öldürülen Lumumba ve arkadaşlarının yaşadığı olayları ve büyük tutku fırtınalarını ...
(Arka kapak'tan)

COTE: [TUR-3] [TOPU-39062]
(225 sayfa)

7 Şub 2010

Sarmaşık

2002 kışı, İstanbul. Ali Ferah, renkkörü hastalığına yakalanmış bir portre ressamıdır; Nobel ödüllü ilk Türk yazarı Salim Abidin ise artık harfleri tanıyamaz hale geldiği nörolojik bir hastalığın pençesindedir. Aynı yaşlardaki bu iki insan bir doktorun muayehanesinde tanışır ve akıllara durgunluk veren tesadüflerle sarmaşık misali birbirlerine dolanırlar. Hayatlarında kimler yoktur ki: Ali Ferah'ın katatonik şizofren kız kardeşi Hayal, tuhaf saplantıları olup hep aynı hikâyeyi anlatan annesi, Paris'ten apansızın çıkıp gelen eski sevgilisi Celine, İstanbul'da tutunmaya çalışan Ruslar Nadya, Oleg ve Ludmilla, evliliğinin dağıttığı Sedef, bir cinayetin aralarına soktuğu Kıbrıslı savcı ve konuk misafirler Picasso, Van Gogh, Nabokov, Milan Kundera... Doğrusu, her insan görünen yüzünün arkasında tuhaf bir hayat sürdürüp, pisliklerle dolu sırlar barındırmaz mı? Ayrıca, hanginiz kendi hayatınızda irin akıtan bir taraf olmadığını iddia edebilirsiniz? O zaman gözlerinizi dört açın; ne bir polisiye, ne bir cinayet, ne de bir aşk romanı olan, bunların hepsini üst üste koyup hınzırca taklalar attıran bu roman, size hepimizin kendi kendimizin şeytanı olduğumuzu hem güldürüp hem ağlatarak gösterecek. 20 yaşındayken yayınladığı Hanene Ay Doğacak'la şeytanın yazıcısı rolüne soyunan ve doğastü bir yazma yetisine sahip Şebnem İşigüzel, ironi yaratmadaki becerisini olmadık yerlerde devreye sokan ve kendinizi cehenneme batmış gibi hissettiğiniz anlarda sizi güldürüp kahkaha attırmayı başaran bir yazar. Hem de hayatın atomlarını oluşturan tesadüfleri birbirine çarpıştırarak Nitekim 4,5 ay gibi kısa bir zaman diliminde kaleme aldığı Sarmaşık adlı bu ilk uzun romanıyla, edebiyatımızın gelecekteki divasının ayak seslerini de duyuruyor bize...

COTE: [TUR-L] [ISIG-39117]
(391 sayfa)

Annemin Öğretmediği Şarkılar

Faili meçhul bir cinayete kurban gitmiş dâhi babayla muhteris annenin oğlu. İki kadın arasında parçalanmış yazgısının trajik düğümlerini çözmekte kararlı bir (kahr)aman. Toplumun tımarhaneye dönüştüğünü görünce çözümü hastaneye gizlenmekte bulan bir bilge. Peş peşe ısmarlanmış cinayetleri işlerken, ağır ağır filozoflaşan, cellât geleneğinin son temsilcisi. Ülkenin, bir düzine sayı çarpıcılığında özetlenen ana açmazları ve bir küme sözcükle çizilen anti-kent İstanbul portresi.

COTE: [TUR-L] [ALTU-39009]
(176 sayfa)

Kayıp Gölgeler Kenti

Geçmişin gölgeleriyle dolu bir kent: Prag. Kentin loş sokaklarında dolaşan yabancı bir kadın ve karşısına çıkan geçmişin gölgeleri. Tahta kaplamalı duvarları, sessiz aynaları ve kristal avizeleriyle sonsuzla bugün arasındaki tuhaf bir irtibat bürosu: Cafe Europa. Rusya'nın unutulmaz lideri Josef Stalin'in gizemli ve tehlikeli hayatının açılan sayfaları: gençliği, ilk karısı Kato, 13 yaşındaki sevgilisi Lidia, Batum hapishanesindeki arkadaşları; yeraltı yaşamından Kremlin'e geçişi, ikinci karısı Nadya'nın esrarengiz intiharı. Çok sevdiği Kirov'un öldürülüşü. Seul'e uzanan bir yolculuk. Buğulu tapınaklar, tuhaf rahipler, içinde ölülerin küllerinin saklandığı sıra sıra kavanozlar ve ölülere yazılan mektuplar. Ve tekrar Moskova. İşkenceler hapishanesi Lubianka. İdam listeleri ve Stalin'in ölüm makinesi yakışıklı Yezhov. Stalin'in ilk aşkı ve son gecesi. Bir fırtınanın hayatı.
(Arka kapak'tan)


COTE: [TUR-L] [ERAY-39067)
(215 sayfa)

6 Şub 2010

Hoşça Kal / İlhan Berk'e Mektuplar

"...'kalmış' üç-beş arkadaşla bir şeyler yapmaya çalışıyorum yalnızca, adımlarımı dikkatle atmak zorundayım, yazmaklardan başka bir kurtuluş yolu olmadığını nasıl biliyorum öyle olur. Sen iki son mektubunda da bu yazmaklar teline dokunmuşsun, ki doğrudur. 'Dünyadan şikayeti keselim' sözün çok hoşuma gitti. Ben de biliyorum gereksiz, şiirin içine girerek konuşmak daha iyidir."

Hoşça Kal, şiirimizin ayrık sesi, modern ustası Ece Ayhan'ın İlhan Berk'e yazdığı mektuplar... Hayat karşısında çırılçıplak bir adamın yalnız, kurgulu, acılı iç dökmeleri, iç çekmeleri, yazılara tutunmakları... Örtülmeyen bir yalnızlıkla, baş eğmeyen bir dirençle atan yüreğini açışları dost konağında... Yort Savul'lar gibi, tersten okunan tarihler gibi, hayatı kendine az görmeler, çok görmeler, hiçliği bilmeler, bölmeler gibi. Yine aykırı, yine yalınayak, çakırpençe, bıçkın, bitirim...
(Arka kapak)

COTE: [TUR-L] [AYHA-39017]
(188 sayfa)

Uyku

Şimdi, kulübesinin önünde, çardağın altındaki koltuğunda asma kabağı gibi sallanarak geçmişini seyreden yaşlı bir adamım. Her şeye uzaktan bakıyorum. Bir asma kabağının baktığı kadar uzaktan.
İçim boş.
Bence her insan iki kişidir. Birincisi önden gidip yolu açar. Ama belki de kapatır; emin değilim. Öteki bazen irkilerek, korkuyla; bazen de umut ederek onun peşine takılır.
Önümdeki beni buraya getirdi; ya da arkamdaki adımlarımı izledi ve işte sonunda buluştuk. Geçip gitmiş zaman böyle bir şeydir; ayak izleri birbirine karışır. Köpek yaşlanır, susar. Adını seslendiğinizde başını bile kaldırmaz.
Artık önümde biri yok; kimsenin peşinden gitmiyorum. Biz, iki kişi, yıllarca birbirimize bakmaktan, birbirimizi anlamaya çalışmaktan yorulduk.
İşte ilk yalanımı söylüyorum; iyi bir hikâyenin kahramanı başına buyruk olmalı, kalemi tutanın biçtiği role asla sadık kalmamalıdır!
Aslında en başa gidip her şeyi yeniden yaşamayı ve gerçekten başına buyruk olmayı dilerdim ama yazmakla yetinmek zorundayım. Yaşadıklarımı bir kez de böyle yaratmamın ne sakıncası olabilir ki?
Biz ikimiz; ben ve beni izleyen ya da ben ve benim izlediğim adam; anlamsızlığın keşfinden geliyoruz. Gemimiz bir yıkıntı halinde karaya vurdu. Bütün mürettebat öldü; tanığımız yok. Kıç tarafında hâlâ sallanan şey, bir bayrak değil; tayfalardan birinin donu.

Hüsnü Arkan’dan, gerçekle ütopyanın kesiştiği ve birbirine karıştığı anlara dair bir roman. Bazen ütopyalar gerçeklerden daha can yakıcıdır...
(Arka kapak)

COTE: [TUR-L] [ARKA-38971]
(219 sayfa)

Korkulu Ustalık

“Eskiden” demeli artık: Şairler, eskiden, sadece şiir yazmaz, başta kendi şiirleri olmak üzere Şiir üstüne düşünür, bunun kavgasını da verirlerdi dergilerde; çünkü onların, yaşadıkları topraktan dünyaya, “insanlığa” diyecekleri vardı, ve belki bundan da önemli olarak kendilerine verdikleri bir “söz”leri vardı; bunun peşine düştüler.
Turgut Uyar, “bu söz”ün peşine en sık ve en ısrarlı şekilde düşmüş olmasıyla ayrılıyor kuşağının şairlerinden. Dünyanın En Güzel Arabistanı adıyla, dünya durdukça duracak bir Şâh Şiir’in şairi olmakla yetinmeyip, şiire-şaire bugün de yol gösteren “Korkulu Ustalık”, “İlkin Cesaret”, “Dikiş Payı”, “Ozanın İşi”, “Efendimiz Acemilik” ve “Çıkmazın Güzelliği” adlı yazılarıyla, şairin, şiir yazmak dışında, başka, bambaşka sorumlulukları da olabileceğinin örneğini veriyor bize.
Bu örneğin hâlâ benzersiz verimi ise Bir Şiirden: Şair, Abdülhak Hâmit’ten Yahya Kemal’e, Nâzım Hikmet’ten Orhan Veli’ye, Oktay Rifat’tan Metin Eloğlu’na, ele aldığı şairin “bir şiiri”nden yola çıkarak, “yol”u kendinden önce yürümüşlerin ve birlikte yürüdüklerinin, neyi-nasıl-niye yaptıklarına bakıyor; bizim için.
(Arka kapak)

COTE: [TUR-8] [UYAR-39019]
(703 sayfa)